Tayfun Çiftci

Sosyal yalnızlar

Tayfun Çiftci

Akşam bir maniniz yoksa size oturmaya geleceğiz diye haber verenler de vardı.

Yataklar serilirken çat kapı gelenlerde.  

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer atasözü tam da çat kapı gelenler için söylenmiş olsa gerek.

Böyle olunca yataklar yüklüğe kaldırılır gelenlere mevsimine göre içeride ya da dışarıda ağırlanırdı.

Benim hatıralarım da en çok kış misafirliği yer etmiş. Babalarımız sobanın kıyısına kurulur, annelerimiz bir köşeye çekilir, biz çocuklar ise gözümüz çıkartılacak yemişlerin yolunda beklerdik.  

Nasıl beklemeyelim yazdan hazırlanan erik pestilleri, güneşte kurutulan kaysı dut elma ve armut kuruları.

Bahçeden toplanan cevizler ki babalarımız iki tanesini avuçlarına alıp bir vuruşta kırardı. Sobanın üzerinde kaynayan tarçının kokusu da cabasıydı. Bin dere deva diye ikram edilirdi sıcacık tarçın.  

Babalarımız dertlerini anlatırdı. Derman olmasa da, beraber üzülecekleri muhataplarına. İflas eden bir esnafa nasıl yardım edebileceklerini konuşurlardı, darda kalmışa nasıl el uzatacaklarını.  

O yorgun yüzlü adamların yaptıklarını büyüyünce anlayacaktık. Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti.  Annelerimiz babalarımıza göre daha organize ve daha sosyaldiler. Mahallede kadınlardan oluşan bir ordu vardı adeta. Eriştesi kesileceğe, konservesi kaynayacağa, turşusu tutulacağa, kızı evlenene çeyiz dizmeye hep birlikte koşarlardı.

Birde bir evin bahçesinde toplanıp ayran aşı bulgur pilavı olmazsa olmaz Van balığı yedikten sonra kaynatılan semaverler vardı. Yemek demişken. Yemek mutlaka bir kap fazla doldurulurdu. Kokusu yayılmıştır diye konu komşuya gönderilirdi. Mahallenin yazılı olmayan kanunları vardı. Ve annelerimiz bu kanunları uygularlardı.  

Misafirler bir evin bereketi olarak görülen gerçek sosyallikleriydi.  Sosyaldik ama asla medyatik değildik.  Şimdi telefonumuzu bir gün evde unutsak kendimizi uzaydan dünyaya gönderilmiş bir yabancı gibi hissediyoruz.

Hatta şehirde iki gün elektrikler gitse psikolojisi bozulan bir nesil haline dönüştürüldük. Bu kesinti bir haftayı bulsa intihar vakalarındaki artışı düşünemiyorum bile. Fişe bağlı yeni düzenin köleleri gibi yaşıyoruz ve adına sosyallik diyoruz.  

Sosyal medya günümüzün vazgeçilmezi durumunda yaş sınırı gözetmek sezinin herkesin kullanım alanında mevcut. Lakin adı gibi bir sosyallik sağlıyor mu gerçekten? Yoksa sosyallik adı altında yeni düzen yalnızlarımı oluşturuyor. Zira çağın en popüler hastalığı olan depresyonun bu kadar yaygın olmasını açıklayacak uzamaları dinlemek istiyor kulaklarımız.  

Madem bu kadar sosyaliz öyleyse neden depresyon ilaçları sektörün başını çekiyor? Neden insanlar dertlerini anlatmak için bu kadar çok uzamana hayat koçuna başvuruyor. Sosyalliğimizin neresinde sıkıntı varda üst kat komşumuzla bir türlü sosyalleşemiyoruz. Asansörde karşılaşınca bile usulca gözlerimizi başka yerlere kaçırıyoruz. Bilmem kaç bin K lı takipçisi olan arkadaşım benim gerçekten ne kadar arkadaşım.  

Akşam toplu ulaşım aracı ile eve dönerken gözlemliyorum. Herkesin elinde cep telefonu herkes o kadar sosyal ki yanına oturanın selamını bile alamıyor. Durup avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum  Pardon siz nerenin sosyalisiniz?  Öyle ya o kadar çok platform oldu ki onlara yetişmek orada zaman geçirmek çok daha mühim. Eğer biraz geç kalmışsak gündemi kaçırmış gibi oluyoruz.

Oysa kendimize ailemize eşimize ve dostumuza ayırdığımız zamanla kıyaslayınca telefona bağımlı yaşadığımı fark edeceğiz.  Zaten GSM operatörleri de konuşulacak dakikalardan çok internet kotası satar oldu. Sosyal yalnızlar ordusunun mühimmatı olmadan cephede olunamayacağını onlarda biliyor.  

Mahalle bakkalının samimiyeti süper marketin soğukluğuna terk edildiğinden beri bu böyle. Sosyalliğimiz takipçi sayılarımızla ya da takip ettiklerimizle alakalı.  

Öyle ya  

Sosyal medyada dünyayı tanıma gibi bir telaşemiz var ama alt katımızda kimin oturduğundan bi haberiz.

Yazarın Diğer Yazıları