AK Parti'li Kurtulmuş, Van'da basın toplantısında konuştu

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, 10 büyükelçinin açıklamasına ilişkin, 'Türkiye, asla ve asla kendisine talimat veren bir üslupla konuşulmasına ne müsaade eder ne de bundan sonra müsaade edecektir.

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, 10 büyükelçinin açıklamasına ilişkin, " Türkiye, asla ve asla kendisine talimat veren bir üslupla konuşulmasına ne müsaade eder ne de bundan sonra müsaade edecektir. Dolayısıyla herhangi bir dış gücün, ister büyükelçileri, ister dışarıdaki araştırma merkezleri, ister yayın organları üzerinden oluşturdukları algılarla Türkiye'yi hizaya sokma çabalarını tamamıyla reddediyor ve geri iade ediyoruz." dedi.

Partisince düzenlenen "Teşkilat Akademisi" programı için Van'a gelen Kurtulmuş, Edremit ilçesindeki bir otelde düzenlediği basın toplantısında, yaptıkları işi daha bilimsel çerçeveye oturtmak ve hazırlıklarını tamamlayarak teşkilatlarının daha kuvvetli şekilde yürüyüşünü organize etmek için bu toplantıları organize ettiklerini söyledi.

Van'da 10 yıl önce meydana gelen depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyen Kurtulmuş, depremin ardından yapılan yatırımlarla, verilen desteklerle adeta yeni bir kentin inşa edildiğini belirtti.

Kurtulmuş, kentteki terör meselesinin de bütünüyle, sınır ötesindeki bölgelerde ülkenin birliğine kasteden terör örgütlerinin aldıkları uluslararası desteklerle Türkiye'ye verdikleri zararın ortadan kaldırılmasıyla Van'ın bambaşka bir şehir olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin gündemi yoğun bir haftayı geride bıraktığını ancak bu yoğun gündemin devam edeceğini dile getiren Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Ülkenin ikinci oy alan partisinin genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'nun başlattığı bir korku, sindirme ve baskı oluşturarak siyaseti şekillendirme olarak özetlenecek yeni bir siyaset tarzı var. Bir önceki hafta bütün gündem Sayın Kılıçdaroğlu ve arkadaşları tarafından 'siyasi cinayetler, siyasi suikastlar'la, bu konudaki tehditlerle işgal edildi. Açık söylüyorum, bir korku siyaseti, bir baskı unsuru oluşturularak Türkiye'nin eski dönemlere dönebileceği tehdidi üstü kapalı olarak Türkiye siyasetinin gündemine gelmiş oldu. AK Parti hükümetleri döneminde Türkiye eski Türkiye'nin faili meçhul cinayetler ve siyasi suikastlar dönemini geride bırakmış, o defteri kapatarak çöplüğe atmıştır. Başından itibaren şunu söyledik, Türkiye'ye eski günlere hatırlatacak ve o eski günler üzerinden baskı, korku siyaseti oluşturarak halkı karamsar noktaya itecek söylemlerin söylenmemesi lazım. Hele bunun Türkiye'nin ikinci partisinin lideri tarafından söylenmesi başlı başına Türkiye siyasetinin kirleten, zehirleyen bir unsur olur. İtirazlarımızı yaptık. Varsa elinizde bilgi belge bunları savcılıklara söyleyin. Bu bir vatandaşlık görevidir, bırakın siyasi parti genel başkanı olmayı bir vatandaş olarak da görevinizdir. Ankara'da Cumhuriyet Başsavcılığının açmış olduğu soruşturmada, bu konuda bilgisi, duyumu olanlar giderler ifadelerini verirler. Böylece karanlıkta gölge boksu yapmaktansa bir şekilde bu konuda ne kastettiklerini Türkiye kamuoyuyla paylaşırlar."

Bununla tehdit, karamsarlık, insanları yıldırma, Türkiye'nin yanlış tartışmaların içine sokulmak istendiğini aktaran Kurtulmuş, gerekli cevapları verdikten sonra ana muhalefet partisi genel başkanının geri adım attığını gördüklerini, birkaç hafta sonra böyle bir söz söylediğini kendisinin bile hatırlamayacağından emin olduğunu dile getirdi.

"Memurlarımızın tamamı Türkiye Cumhuriyeti'nin şerefli kamu görevlileridir"

Kılıçdaroğlu'nun memurlara tehdit anlamına gelen "18 Ekim'den sonra icabınıza bakarız" diyerek, parmak sallayarak memurları korkutmak üzerinde bir siyaset dili geliştirdiğini belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bununla ilgili gerekli cevapları verdik. 18 Ekim sizin için neyin miladıdır. 28 Şubat gibi, 27 Nisan, 15 Temmuz gibi bir şeyi mi kastediyorsunuz? Böyle deyince yine geri adım attı. 'İşini yapanları kastetmiyorum' dedi. Hangi memurlar görevini yapmıyor, hangisi yapıyor bunun bilgisi elinizde var mıdır? Böyle bir bilgiye sahip olduysanız bu memurlar üzerinden bir fişleme anlamı taşır mı taşımaz mı? Varsa elinizde görevini kötüye kullanan, bunlarla ilgili bütün savcılıkların yolu açıktır. Türkiye'de 4 milyonu aşkın kamu görevlisi var. Bunların bir kısmı AK Parti iktidarları döneminde bir kısmı da daha öncesinde görev almıştır. Memurlarımızın tamamı Türkiye Cumhuriyeti'nin şerefli kamu görevlileridir. Dolayısıyla memurları tehdit üzerinden aynı siyaset tarzını devam ettirmenin yanlış olduğu kanaatindeyim."

"Siyaset insanların gönlünü kazanma meselesidir"

Yeni bir algı sürecinin başladığına, halkta bir panik ve korku havasının oluşturulmak istendiğine dikkati çeken Kurtulmuş, siyasi suikastlar ve memurlara tehdit meselesinin de bunun bir parçası olduğunu söyledi.

"Vakit tamam, iktidar görevden ayrılıyor" diyerek AK Parti'yi ve AK Parti'ye oy verenleri bir şekilde tedirgin etmek, reform ve demokratikleşme noktasında atacağı adımları atamaz hale getirmek gibi kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığını belirten Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Demokrasiye tam anlamıyla inanan insanlarız. Demokrasinin bir tane hakimi ve hakemi vardır o da milletin kendisidir. Demokrasiyle yönetimlerin değiştirileceği yer karanlık odalarda oluşturulan algı operasyonların sonucu oluşan hava değil, milletin seçim meydanında, sandıklarda oylarla verdiği karardır. Sandıkta milletimiz ne karar veriyorsa çıkan sonuca sonuna kadar saygılıyız. Ne korku senaryolarıyla, ne algı operasyonlarıyla ne siyasetin dilini kirleterek, ne baskı kurarak vatandaşlarımızın hür iradeleri üzerinde bir tehdit ve baskı oluşturarak kanaatleri değiştirmek gibi bir operasyonun içine girmeyiz. Siyaset bu anlamda insanların gönlünü kazanma meselesidir. AK Parti üzerinden söylersek, 19 yıldır gönlünü kazandığı milletin gönlünden düşmemektir. Bizim yolumuz budur, algılarla, gerçek dışı operasyonlarla, birtakım sözlerle siyaset alanını kirletmek değil vatandaşlarımızın içinde olarak, gönlüne girdiğimiz vatandaşlarımızın gönlünden düşmemeyi başarmaktır."

Medya üzerinden ülkede kamu yararına, milletin çocuklarına eğitim alanında destek olmak için faaliyet gösteren birtakım vakıf ve derneklerin mesnetsiz bir karalama kampanyasına tabi tutulduğunu ifade eden Kurtulmuş, çocukların imkanlarının artırılması, ihtiyaçlarını karşılayacak zeminlerin hazırlanması için gönüllülük esasıyla mücadele eden sivil toplum kuruluşlarına, derneklere ve vakıflara haksız şekilde, delil olmadan saldırılarak karalanmasını sağlayarak, vatandaşların yardımlarını olumsuz etkileyecek bir algı operasyonunun eş zamanlı olarak yürütüldüğü kanaatinde olduklarını belirtti.

Bazı dernek ve vakıflar için başlatılan, aynı odaklardan düğmeye basıldığı anlaşılan haksız algı operasyonların yanlış olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Gönüllü olarak milletin çocuklarına yardım eden vakıflara bırakın işlerini yapsınlar. Yanlış yapan varsa onları bulup birtakım algılarla değil somut, hukuki gerekçelerle, kamuoyunu kirleterek mahkemelere müracaat ederek şikayet edebilirsiniz. Avrupalılar bizim milletimize 'vakıf millet' derler. Bu milletin asırlardır Anadolu topraklarında tutunmasının en önemli özelliği neredeyse her alanda vakıflar kurmuş olmasıdır. Aslında vakıf milleti olarak tanımlanan bir milletin vakıflar üzerinden duygularının zedelenmesini sağlamak kimseye yarar sağlamaz." şeklinde konuştu.

"Türkiye, AB ile bütün meselelerini masada dostça konuşur"

Türkiye'nin öyle eline ev ödevleri verilerek bir köşeye sıkıştırılan, bir öğretmen tavrıyla hizaya sokulmaya çalışan bir ülke olmadığını vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Türkiye birtakım ambargolarla korkutulacak, birtakım siyasi mekanizmalarda oluşturulacak Türkiye karşıtı fikir ve eylemlerle köşeye sıkıştırılacak bir ülke değildir. Türkiye tam bağımsızlık istikametinde dünyanın bütün ülkeleriyle, Amerika'sıyla, Rusya'sıyla, Çin'iyle de, Avrupa Birliği'yle (AB) de bölgemizdeki, çevremizdeki komşu ülkelerde eşit ve egemen bir ülke olarak her konuyu müzakere etmeye hazırdır. Türkiye, asla ve asla kendisine talimat veren bir üslupla konuşulmasına ne müsaade eder ne de bundan sonra müsaade edecektir. Dolayısıyla herhangi bir dış gücün, ister büyükelçileri, ister dışarıdaki araştırma merkezleri, ister yayın organları üzerinden oluşturdukları algılarla Türkiye'yi hizaya sokma çabalarını tamamıyla reddediyor ve geri iade ediyoruz. Türkiye, AB ile bütün meselelerini masada dostça konuşur ama hiç kimsenin parmak sallayarak konuşmasına müsaade etmez. Eşit ve egemen ülkeler olarak her konuyu konuşuruz. Bu anlamda Türkiye'nin iç işlerini ilgilendiren bir konu. Yargıyı ilgilendiren bir konu ise dış siyasetçilerin görevi olmadığı gibi içeride siyaset yapanların da görevi değil. Biz ağzımızı açıp Türkiye'deki yargı konusunda bir şey söylemiyoruz. İşin daha vahim tarafı, büyükelçiler kendi temsil ettikleri ülkelerle görev yaptıkları ülkeler arasındaki köprüleri kurmak, ülkeler arasındaki ilişkileri sıcak hale getirmek ve ülkeler arasında varsa sorunlar ortadan kaldırması için mücadele etmekle yükümlü olan dış politika uzmanlarıdır. Ne yazık ki, Türkiye içinde görev yaptıkları ülkeye ültimatom manasını taşıyacak bir bildiri yayınlayacaksınız ve esas vazifeniz olan Türkiye ile ülkelerinizin arasını bozacak, böyle bir yanlışlığın içine düşeceksiniz."

Bakmadan Geçme